Cemal Hurşid’in Sırtlan adlı romanında gelişen olayların kaynağı taşra sıkıntısıdır. Romandaki olaylar I. Dünya Harbi zamanında geçer. Romanın ilk bölümünde bir Anadolu kasabasına dışarıdan gelen memur ve tüccarlar dış dünyadaki olaylara kayıtsız bir hâlde taşra sıkıntısını yenmek ve yaşamı genişletmek için sazlı sözlü eğlenceler düzenlerler. Romanın ikinci bölümünde ise bu eğlenceler kaynaklı gelişen bir aşk evliliğe dönüşmek üzereyken bir ölümle sekteye uğrar. Sevilen bir hastalık neticesinde vefat eder. Seven ise bütün libidoyu/yaşam enerjisini sevilene gönderdiğinden gerçek dünyada ego/ben enerjisinden mahrum kalır. Yaşamdaki zorlukların üstesinden gelemez, bu ölüm karşısında zayıf düşer, kederine karşı mücadele edemez. Sevdiği kızın boşluğunu başka bir nesne ve uğraşla dolduramaz. Bu nedenlerle sevdiğinin mezarını ziyarete giderek kayınpederini öldürecek ölçüde gerçeklik ilkesini kaybeder. Yine bu kasabaya dışarıdan gelenler, kasabada yaşam alanı darlığından kendi estetik haz ve zevklerini birden çok nesneye ve duyuma yayamazlar. Estetik yaşamdaki eksikliği ve ontik boşluğu tek uğraş, nesne veya kişiyle doldurmak zorunda kalırlar. Bu nesne veya kişi kaybedildiğinde boşluk başka bir uğraş, kişi veya nesneyle doldurulamadığından boşluğa düşerler. Cemal Hurşid’in Sırtlan romanında hem eğlencenin sebebi hem de felaketlerin nedeni taşra sıkıntısıdır. Aslında romandaki taşra kasabasında haz ve ölüm iç içedir. Çünkü sazlı sözlü eğlencelerin en mutlu anlarında bile dile getirilenler kederi ve kaybı yansıtırlar.